avrupa yakası escort çapa escort halkalı escort şirinevler escort beylikdüzü escort beşiktaş escort escort bayan izmit escort ümraniye escort bayan muratpaşa escort antalya escort şirinevler escort ataköy escort bursa escort escort kızlar betturkey şişli escort pendik escort ligobet bursa escort istanbul escort betvino giriş beylikdüzü escort şişli escort sex hikaye milanobet ataköy escort istanbul escort roketbet güncel giris roketbet giris roketbet güncel adresi roketbahis güncel giris

SON DAKİKA: Tehlike büyük! Marmara’nın kâbusu ABD basınında

[ad_1]

Tehlike büyük! Marmara’nın kâbusu ABD basınında

Marmara Denizi’nde deniz canlılarını tehdit etmesinin yanında balıkçıların avlanmasını güçleştiren deniz salyası (müsilaj) sorunu 4 aydır devam ediyor. Marmara Denizi’nin dört bir yanı dışında derelere kadar uzanan deniz salyası kâbusu, uluslararası basınında gündeminde. ABD’li The Washington Post da sorunu “Türkiye’nin kıyılarında kalın bir ‘deniz salyası’ örtüsü ortalığı kasıp kavuruyor” başlığıyla verdi.

The Washington Post haberinde, şu ifadeler yer aldı: “Marmara Denizi’ndeki Türk balıkçılar aylardır bir sorunla karşılaşıyor: Balık tutamıyorlar. Bunun nedeni, halk dilinde “deniz sümüğü” olarak bilinen kalın, viskoz bir maddenin su yüzeyinde yüzerek ağlarını tıkaması ve iç denizde bulunan balıkların gerçekten yenmek için güvenli olup olmayacağı konusunda şüpheler uyandırması.

Bilim adamları, deniz salyasının yeni bir fenomen olmadığını, ama küresel ısınma nedeniyle yükselen su sıcaklıkları daha kötü hale gelebileceğini söylüyor. Bu durumun, çevre kirliliği, tarımsal ve işlenmemiş kanalizasyon akışı da dahil olmak üzere birçok insan faktörünün etkisi olduğu vurgulandı.

The Guardian ve çok sayıda Türk haber kuruluşlarında yer alan bilgilere göre, Karadeniz ve Ege Denizi arasında yer alan Marmara Denizi’nde azot ve fosfor, deniz salyası salgılayan fitoplankton popülasyonlarında patlamaya yol açıyor. Salyanın kendisi mutlaka zararlı olmasa da, toksik mikroorganizmalara ve E. coli gibi tehlikeli bakterilere ev sahipliği yapabiliyor. Ve suyun yüzeyini kaplayan bir katman oluşturduğunda, zararlı bir olaylar zinciri oluşturarak balıkların nefes almasını engelleyerek toplu balık ölümlerine neden olabiliyor.

Bilim insanları ayrıca, geçen nisan ayında deniz biyologları, mukusun su yüzeyinin yaklaşık 30 metre altında deniz tabanında mercanları örtme potansiyeline sahip olduğunu keşfettiler. O tarihten bu yana da bazı sahil kasabalarında binlerce balık ölü bulundu.

Son haftalarda İstanbul sahil şeridinin bej bir halıya benzemeye başlamasıyla sorunu görmezden gelmek zorlaştı. Ancak geçimini sağlamak için denize bel bağlayan balıkçılar aylardır zor durumda. Bir balıkçı, salyanın ağlarını işe yaramaz hale getirdiği için ocak ayından beri çalışamadığını söylüyor. Geçinmek için deniz salyangozu avlayan bir dalgıç da su altında görüşün çok zayıf olması nedeniyle gelirinin çoğunu kaybettiğini ve yengeçlerin ve deniz atlarının deniz salyasının solungaçlarını tıkadığı için öldüğünü söyledi.

Uzmanlar ayrıca, arıtılmamış atıkların ve tarımsal yüzey akışının doğrudan Marmara Denizi’ne döküldüğüne ve bu kirlilik kaynaklarının azaltılmasının nitrojen ve fosfor seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olacağına dikkat çekti. Fitoplanktonların daha az doğal avcıya sahip olduğu anlamına geldiği için aşırı avlanma da bir rol oynayabilir.

Öte yandan, İstanbul’daki yetkililer, bu ayın başlarında, krize bir çözüm bulmak için hükümet ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi ile işbirliği yaptıklarını ve deniz tabanını taramak için gemi istediklerini açıkladı. İzmit’te işçiler zahmetli bir şekilde 110 tondan fazla salyayı toplayarak bertaraf edilmek üzere bir yakma fırınına gönderdi.

Deniz salyasının turizmi de etkileyebileceğine dair endişeler nedeniyle yetkililerin bir an önce harekete geçmesi çağrısında bulunuldu. Köşe yazarı İsmet Çiğit, sahil boyunca kimyasal depolama tesisleri, akaryakıt tankları, fabrikalar ve diğer sanayi sitelerinin yapılmasına izin vererek insanların “dünyanın en güzel denizine ihanet ettiklerinden” yakındı. Çiğit, “Denizi kirletenler için caydırıcı bir ceza olmadığı açık. Marmara ölüyor” dedi.

DENİZİN ARDINDAN DERELERE YAYILDI

Öte yandan, Marmara Denizi sahillerine yakın bölgelerde birçok noktada görülen deniz salyası (müsilaj),Bursa’nın Gemlik ilçesindeki derelerin denize döküldüğü alanlara da yayıldı. Beyaz tabakanın, dereye de yayılması çevre sakinlerini rahatsız etti. Müsilaj, derelerde yaklaşık 600 metre kadar yayıldı.

STK’LAR MARMARA’YI SALYADAN KURTARMAK İÇİN BİR ARAYA GELDİ

Marmara Denizi’ni adeta esir alan deniz salyasına çözüm bulunabilmesi için Makine Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi ve Gebze temsilcilikleri, Karamürsel Su Ürünleri Kooperatifi, Ereğli Su Ürünleri Kooperatifi, Tavşancıl Balıkçılar Derneği, Nefes Doğa Sporları Topluluğu, İstanbul Küçükyalı Su Ürünleri Kooperatifi, İstanbul Amatör ve Sportif Olta Balıkçıları Derneği, Hereke Sosyal Yaşam Derneği, Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği, Kocaeli Su Ürünleri Birliği, Tütünçiftlik Sahili Koruma ve Güzelleştirme Derneği ile bazı siyasi partilerin temsilcileri, Eskihisar-Gebze Su Ürünleri Kooperatifinde bir araya gelerek, ortak bir basın açıklaması düzenledi.

‘KİMYASAL VE FİZİKSEL KİRLİLİĞE MARUZ BIRAKILMIŞTIR’

Kooperatifler adına basın bildirisini okuyan Tütünçiftlik Sahili Koruma ve Güzelleştirme Derneği Yaprak Fidancı, “Yüzde 40’ı Kocaeli’de olmak üzere, Yalova-Altınova, İstanbul-Tuzla üçgeninde yüzlerce tersaneyle denizimiz, havamız, derelerimiz, yeraltı sularımız, onlarca yıldır vahşice kimyasal ve fiziksel kirliliğe maruz bırakılmıştır. Sadece bu basit rakamlar bile şehrimizin çevre yükünü göstermeye yeter. Üstelik mevcut kontrolsüz sanayileşme, limanlaşma ve tersaneler yetmezmiş gibi, her gün yeni tesislere ve devasa üretim-kapasite artışlarına izin verilmektedir. Kaza risklerinin yanında şehrimizde her gün, her yaştan hemşehrimizi kanser, astım-alerji, koah, metabolizma, kalp hastalıkları nedeniyle kaybediyoruz. Her dakika yeni hastalar eklenip, bebeklerimiz teşhisi konamayan türlü çeşit hastalıkla doğuyor. Ancak bu durum birer rakam olarak değerlendiriliyor. Değiştirmek için hiçbir şey yapılmayıp, son derece doğal karşılanıyor. Tıpkı İzmit Körfezinde, Marmara Denizinde iki aydır yaşanan deniz salyasının doğal karşılanması gibi. Ne balıklar, ne kuşlar, ne de bizler birer rakam, madde, malzeme değiliz. canız, canlıyız” dedi.

‘GELECEK NESİLLERİMİZE KARŞI EKOLOJİK SUÇTUR’

Deniz salyası sorununun ortadan kaldırılması için, ilgili kurumların bir araya gelerek çalışma başlatması gerektiğini söyleyen Fidancı, “Siyasi farklılık gözetmeden ‘ama’ demeden hemen bir araya gelin. Çünkü denizimiz, havamız, suyumuzla birlikte acı çekerek ölüyoruz. Anayasa ve kamudan gelen gücünüzü acilen bizleri yaşatmak üzere kullanın. Doğru uygulamaları dünyanın neresindeyse bulup, hayata geçirin. Şehirlerimizde yeni sanayi tesislerine, liman, tersane, kimyasal depolama alanlarına izin vermeyin, mevcuttakilere de üretim ve kapasite artış izni vermeyin. Çevre ve sağlığa etkileri bütünsel olarak değerlendirilmeden sanayiye bonkörce verilen, dolgu, dip tarama ve üretim-kapasite artış izinleri vahşi olduğu kadar gelecek nesillerimize karşı ekolojik suçtur. Bu izinleri verip, suça ortak olmayın. Verdiğiniz izinleri de iptal edin” diye konuştu.

‘DENİZİMİZ SALYA KEFENİYLE KAPLANIP, YOĞUN BAKIMA ÖLMEYE YATIRILMIŞTIR’

Marmara Denizi ve İzmit Körfezi’nin, akıntısı, sıcaklığı, tuzluluk oranı gibi nadir özellikte bir geçiş denizi olduğunu vurgulayan Fidancı, sözlerini şöyle noktaladı:
“Geçmişte son derece zengin bir her türlü deniz canlısına sahipken, temel konular bile değerlendirilmeden üstünkörü verilen izinler yüzünden döngü bozulmuş, besin zinciri kırılmıştır. Bu yıl erken kapanan balık sezonu, gelecek yıl ve sonrasında belki de hiç olmayacaktır. Deniz salyası, balıkçı ağları ve teknelere çok ciddi zararlar verdi. Balıkçılarımızın bu zararı giderecek gücü zaten yoktu balık olsa bile denize çıkmaları imkansız hale gelmiştir. Çevrenin korunması için ceza bir yöntem değildir, aksine kirletilmesi için adeta teşvik edici olmaktadır. Doğaya bedel biçilemez. Acilen temiz, ahlaklı sanayiye geçilmelidir. Denizimiz salya denilen bir kefenle kaplanıp yoğun bakıma ölmeye yatırılmıştır. Derhal tedavisini uygulayıp kefenini yırtın ve denizlerimizi bize geri verin”

‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MÜCADELE PLANI GELİŞTİRİLMELİ’ ÖNERİSİ

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Baran Bozoğlu, bütüncül bir çevre yönetimi anlayışıyla denizlerin korunması gerektiğine işaret ederek, iklim değişikliğinin Marmara Denizi’nde bir baskı unsuru olarak ele alınması ve buna göre mücadele planı geliştirilmesi önerisinde bulundu.

Bozoğlu, Marmara kıyılarını kaplayan ve halk arasında “deniz salyası” olarak da bilinen “müsilaj”ın, görülme süresi ve yaygınlığının bu yıl geçmişe oranla artmasını değerlendirdi. Yıllardır var olan iklim krizinin yarattığı sonuçların şu anda yaşandığını belirten Bozoğlu, Marmara Denizi’nin sıcaklığının bu yıl normal şartlardan 2,5 santigrat derece daha yüksek seyretmesinin salyaya neden olduğunu, sıcaklıkla denizdeki tuz miktarının da arttığını ifade etti.

Başkan Baran Bozoğlu, iklim krizine bağlı olarak yaşanan deniz ve okyanusların Ph değerindeki değişiklikler, tuz oranının artması ve sıcaklık artışı nedeniyle deniz içerisindeki sirkülasyonunun yeterince yapılamadığını anlattı. Bu nedenle, iklim krizinin tetiklediği salya problemiyle karşı karşıya kalındığını dile getiren Bozoğlu, şu bilgileri verdi:

‘HAVA SICAKLIĞININ ARTMASININ YANINDA KOŞULLAR DA UYGUN, DENİZLER KİRLİ’

“Hava sıcaklığının artmasının yanında koşullar da uygun. Denizler kirli. Özellikle Ukrayna, Rusya, Gürcistan ve Türkiye’nin sahil şeridindeki kentlerden atık sular Karadeniz ve Marmara Denizi’ne dökülüyor. Marmara Denizinin çeperinde neredeyse ülkemizdeki nüfusun 4’te 1’i yaşıyor ve sanayicilerimizin atık suları yeterince ileri teknolojilerle arıtılmadan Marmara Denizi’ne veriliyor. Kirlilik yükü de bir yandan arttıkça bu gibi olaylar, buradaki mikroorganizmalara besin sağlıyor. İklim krizine bir yandan kızıyoruz ancak etkilerinin artmasına sebep olacak koşulları da insan olarak biz yaratıyoruz.”

‘DENİZLERİN KAPASİTESİ DOLMA NOKTASINA GELDİ’

Küresel anlamda bütün ülkelerin iklim krizine karşı ortak mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Bozoğlu, ülke olarak iklim krizine odaklanmak gerektiğine işaret etti. İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Baran Bozoğlu, atık sular yeterince arıtılmadan verildiği için denizlerin kapasitesinin dolma noktasına geldiğine dikkati çekerek, şu uyarıları yaptı:

‘ATIK SU TESİSLERİ İYİ HALE GETİRİLMELİ, SANAYİ KURULUŞLARI DENETLENMELİ’

“Salya meselesiyle karşı karşıya kalmamamız için denizlerimizi temiz tutmamız gerekiyor. Bunun için de atık su arıtma tesislerinin yaygınlaşması, ileri arıtma teknolojilerine yatırım yapılması, büyükşehir belediyelerinin mutlaka atık su arıtma tesislerini en iyi hale getirmesi ve sanayi kuruluşlarının daha sıkı denetlenmesi gerekiyor.

BÜTÜNCÜL BİR ÇEVRE YÖNETİMİ ANLAYIŞIYLA DENİZLERİMİZİ KORUMALIYIZ

Bütüncül bir çevre yönetimi anlayışıyla denizlerimizi korumalıyız. Bunu yapmadığımız sürece, bu kriz hepimizin başını çok daha fazla ağrıtacak. Bugün salyalar, yarın denizlerde oksijen kalmaması nedeniyle toplu balık ölümleri ve daha sonrasında da denize giremeyecek hale geleceğiz. İklim değişikliği, Marmara Denizi’nde bir baskı unsuru olarak ele alınmalı ve buna göre mücadele planı geliştirilmeli. Önlem alınmazsa, denizlerimizin sadece üzerinde büyük tonajlı gemilerin dolaştığı cansız bir yapıya dönüşmesi kaçınılmaz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir