Yerelleşme Tuzağı: Yardım Sisteminde Kontrol Kimde?
Gündem

Yerelleşme Tuzağı: Yardım Sisteminde Kontrol Kimde?


26 October 20255 dk okuma3 görüntülenmeSon güncelleme: 26 October 2025

“Yerelleşme” kavramı, uzun zamandır insani yardım sisteminin en çok konuşulan konularından biri. 2016'da Birleşmiş Milletler öncülüğünde kabul edilen "Grand Bargain" Büyük Uzlaşısı ile güç ve kaynakların yerel aktörlere devredilmesi hedefleniyordu. Ancak, sahadaki uygulamalar, bu iddianın çoğu zaman "gücü paylaşmak"tan ziyade "yönetilebilir bir yerellik" yaratma çabası olduğunu gösteriyor.

Yerelleşme: Söylemde Güç Devri, Pratikte Kontrol Devamı

Etiyopya'dan Filipinler'e, Haiti'den Lübnan'a kadar yapılan araştırmalar, yerelleşmenin uluslararası güç ilişkilerini dönüştürmek yerine daha incelikli bir şekilde yeniden ürettiğini ortaya koyuyor. Örneğin, Etiyopya'da dışarıdan tanımlanan yerelleşme modelleri fon akışını yerel STK'lere yönlendirse de, karar mekanizmaları uluslararası kurumların elinde kalmaya devam ediyor (Mulder, 2023). Filipinler'de Haiyan tayfunu sonrası yapılan çalışmalarda, fonların %85'inin yine uluslararası kuruluşlarda toplandığı, yerel örgütlerin çoğunun ise lojistik taşeron konumuna itildiği görülüyor (Barbelet, 2019). Haiti'de 2010 depremi sonrasında 'yerelleşme' söylemi, yardımın %90'ının ABD merkezli ajanslara gitmesiyle tam tersi bir sonuca dönüşmüş, yerel kapasite yerine uluslararası görünürlük güçlenmiş (Schuller, 2016). Lübnan'da ise Suriyeli mültecilere yönelik "ulusal ortaklık" mekanizmaları, karar süreçlerine katılım sağlamaktan çok, büyük STK'lerin yerel vitrinini oluşturan bağımlı yapılar yaratmış (Carpi & Senoguz, 2021). Tüm bu örnekler, yerelleşmenin söylemde "güç devri" olarak sunulsa da pratikte denetimin el değiştirmediğini açıkça gösteriyor.

Veriler Ne Söylüyor? Yerel Aktörler Arasında Sıkışma

Katrin Roepstorff, "yerel aktör" tanımının bile uluslararası kurumlarca belirlendiğini, dolayısıyla yerelleşmenin çoğu zaman etik bir güç devri değil, yeni bir denetim biçimi hâline geldiğini vurguluyor (Roepstorff, 2020). Tobias Mulder, dışarıdan dayatılan yerelleşmenin yerel örgütleri hem donör kuralları hem de topluluk talepleri arasında sıkıştırdığını gösteriyor (Mulder, 2023). Scott ve Scott ise yerelleşmenin "güç devrinden çok uluslararası hâkimiyetin yeni bir biçimi" hâline geldiğini belirtiyor (Scott & Scott, 2024). Bu analizler ortak bir gerçeğe işaret ediyor: Yerelleşme, vaat ettiği devri değil, denetimi kurumsallaştırıyor. "Grand Bargain" taahhüdü, 2016'da insani yardımların %25'inin yerel aktörlere gitmesini öngörüyordu. Ancak Development Initiatives verilerine göre bu hedef hiçbir zaman yakalanamadı, doğrudan yerel ve ulusal aktörlere giden pay 2022'de yalnızca %1,2'de kaldı (Development Initiatives, 2023).

"Farkındalık" Tuzağı ve Görünürlük Ekonomisi

Yerelleşme bir politika olmaktan çıkıp bir stratejiye dönüşüyor. Sivil alan, denetlenebilir, raporlanabilir ve fonlanabilir parçalara ayrılıyor. "Projectisation", yani örgütlerin kısa vadeli projelere bölünerek yönetilmesi, yerel vizyonu sınırlıyor. Genel giderler ve insan kaynağı desteklenmezken, görünür ama yüzeysel faaliyetler, birkaç eğitim, birkaç çalıştay, bir "farkındalık" kampanyası fonlanıyor. Sivil toplum örgütleri kendi önceliklerini değil, donör takvimlerini izlemek zorunda kalıyor. Yerelleşme söyleminin bir başka uzantısı da "kapasite güçlendirme" yaklaşımı. Yıllardır yerel örgütlerin kapasitesi "güçlendiriliyor". Eğitimler, modüller, rehberler, atölyeler eksik olmuyor. Oysa gerçek yerelleşme, kapasiteyi inşa etmekten çok, onu tanımak, paylaşmak ve eşitlemek üzerine kurulmalı. Türkiye’de de benzer bir yapı gelişti. Uluslararası fonların “yerelleşme” söylemiyle birlikte ulusal düzeyde yeni aracı mekanizmalar oluştu. Fon çeşitliliği artarken güç paylaşımı gerçekleşmiyor, yerel örgütler yaratıcı ve dönüştürücü aktörler olmaktan çıkıp proje uygulayıcısına dönüşüyor. Küçük fonlarla yapılan etkinlikler çoğu zaman sahanın gerçek ihtiyaçlarına temas etmiyor. Sosyal medyada paylaşım yapmadığında “yoksundur”. Sanki iş yapmamışsındır. Bir, iki etkinlik yap, fon vereni etiketle, birkaç #hashtag kullan, görünürlük sağlandığında başarı da tamamlanmış sayılıyor. Böylece insani yardım alanı giderek bir ‘görünürlük ekonomisine’ dönüşüyor.

  • Emeğin, ilişkilerin ve bilginin yerini performans, imaj ve algoritmalar alıyor.
  • Görünürlük, etik sorumluluğun yerini alıyor, görünmek, var olmanın koşuluna dönüşüyor.

Gerçek yerelleşme, yalnızca kaynak aktarımı vaadiyle değil; sahadaki gerçek ihtiyaçlar görmezden gelinerek aktarılan minik fonların ötesinde, kararların, bilginin ve güvenin de paylaşılmasıyla mümkün olabilir. Bugünkü sistem, bu haliyle yalnızca kaynakları değil, kaynak aktarımı söyleminin kendisinin de içini boşaltıyor. Geriye, yönlendirilmiş projelerle şekillenen bir yerelleşme vitrini kalıyor.

Sonuç olarak, yerelleşme söylemi altında yürütülen faaliyetler, çoğu zaman gerçek bir güç devri sağlamaktan uzak kalıyor. Merkezi yapılar, yerel örgütleri küçük projelerle meşgul ederek, onların dönüştürücü gücünü sistematik bir şekilde sınırlıyor. Bu durum, insani yardım sisteminin temelindeki eşitsizlikleri daha da derinleştirerek, yerel aktörlerin potansiyelini tam olarak ortaya koymasını engelliyor. Gerçek bir yerelleşme için, kaynakların adil dağıtımının yanı sıra, karar alma süreçlerine katılımın sağlanması ve yerel bilgi birikiminin değerli görülmesi gerekiyor. Aksi takdirde, yerelleşme sadece bir söylem olarak kalacak ve insani yardım alanında beklenen değişimi gerçekleştiremeyecektir.